
Bu kitabı ilk kez okuduğumda sanıyorum
11-12 yaşlarındaydım. Tabii her çocuk gibi önce kitaptaki resimler dikkatimi
çekmişti. Çünkü o resimler farklıydı. Basitti. Bir ressamın elinden çıkmadığı
belliydi ama sevgi doluydu sanki. Yani bana böyle hissettirmişti. Sonra okumaya
başladım altı yaşında bir çocuğun resimle yakından ilgilenmesiyle başlıyordu hikâye.
Büyüklere çizdiği resimleri gösterince ise aldığı cevaplar pek de olumlu
olmuyordu. Çünkü büyükler onun o resimlerde anlatmak istediğini hiçbir zaman
anlamıyorlar ve sadece bununla da kalmayıp onu bu yeteneğinden vazgeçirmeye
çalışıp coğrafya, matematik, aritmetik gibi daha bilimsel derslerle uğraşması
gerektiğini söylüyorlardı. Büyüklerinin istedikleri ne yazık ki olur. En
azından bir çocuğun hevesini kırmaya yetebilecek kadar doğru düşünürler hep
onlar zaten. Öyle de olmuştu. Onu resimle uğraşmaktan vazgeçirmeyi
başarmışlardı. Ve çocuk pilot olmuştu. Büyükler ne kadar uğraşıp bir yerde
rotayı değiştirseler de insanların hayatlarında başlarına gelebilecek güzel
şeyleri değiştiremezler. Coğrafyaya büyük ilgi duyan pilotumuzun yolu bir gün
talihsiz bir kazayla ıssız bir çöle düşmüştü. İşte asıl hikâye ise burada
başlamıştı. Aslında pilotumuz o kadar şanslıydı ki her büyüğün karşılaşması
gereken bir dost çıkmıştı orada karşısına. Küçük Prens.
Kitabı
okuyup bitirdiğimde düşündüm, özümsemeye çalıştım daha doğrusu. Pusula
niteliğinde bir kitap adeta. Bu kitabı bitirip o son sayfayı kapatırken aslında
hepimizin Küçük Prens gibi bir dosta ihtiyacımız olduğunu düşündüm. Küçük
şeylerle mutlu olabilen bir Küçük Prens’e.
İnsanların hayatlarında kırılma
noktaları olur. İşte bu dönemde bir kitap, bir müzik, bir film başrol oynar.
Yön verir hayatınıza, bir şeyleri sorgulamanızı sağlar mesela. İşte benim
başrolüm Küçük Prens. Bu kitapta verilmek istenen mesaj o kadar fazla ki
aslında almak isteyene. Her okuyan kendini bir yerde bulur. Ve herkesin
bulunduğu yer farklıdır bence. Hayatımın sonuna kadar bıkmadan tekrar tekrar
okuyabileceğim bir eser. İnsani duygularınızdan ne zaman uzaklaşmaya başladığınızı
hissederseniz okumanızı kesinlikle önerebileceğim bir başucu kitabı
diyebilirim. Tam anlamıyla bir dostluk ve empati manifestosu diyebiliriz özetle
onun için.
Mesela kitabı okuyanlardan kaçınız unutabilirsiniz ‘gözlerin
her zaman gerçeği görmediğini, insanın ancak gerçeğin mayasını yüreğiyle
baktığı zaman görebileceğini?’. Hepimizi düşündüren bir Küçük Prens sözü değil
midir bu?
Pilota gelince onun için bu talihsiz kaza belki de yeni
başlangıçlardır. Zaten kendisi de Küçük Prens’in hikâyesini neden bizimle
paylaşmak istediğini de şu sözlerle açıklar: “Onu anlatmaya çalışmak unutmak
istemeyişimdendir. İnsanın arkadaşını unutması ne acı. Kaldı ki arkadaşı olan
kaç kişi var içimizde?”.

Misafir No: 1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder